Ne zaman çevremdekilere feminizmden bahsetsem beni bir avuç öfkeli kadınlardan biri olarak görüyorlar. Onlara göre ben erkeklerden nefret ediyor, kadınların daha üstün olduğunu savunuyor, erkeklere güzel gözükmemek için kendimi bakımsız bırakıyordum.
Yeni nesil feminizm (içinde bulunduğumuz dijital çağ) en azından Türkiye'de bilinen ya da ataerki destekçilerinin bilmemizi istediği şekilde bizi manipüle etmesiyle erkek düşmanlığı olarak biliniyor. Kendimi sürekli çevremdekilere feminizmin böyle olmadığını söyleyerek açıklamalar yaparken buluyorum. Onlarla tartışma içerisine giriyorum. Peki ya feminizm nedir?
Bell Hooks'un tabiriyle; "Feminizm cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir.”
Yani aslında günümüzdeki tüm cinsiyetçi kalıpların, yozlaşmanın, algıların önüne geçmek için savunulan bir harekettir.
Feminist olmayı kabul etmek öncelikle içimizdeki susmak bilmeyen cinsiyetçi sesleri kesmek anlamına gelir. Küçükken feminist olmadığımı bağırarak söylerdim. Çünkü feminist demek benim için dışlanmak, dalga konusu olmak demekti. Çocukların, ergenlerin ve biraz daha düşünme yetisine sahip olan kimselerin dilinde feminist birey; tartışmacı, yozlaşmış, alışılmamış demekti. Ben ise feminist karşıtı şakalar yaptım, cinsiyetçi rollerle dalga geçtim. Kadınlığın görevlerinin olduğunu savundum.
Benim aksime benden altı yaş küçük olan kardeşim her zaman eşitliği savundu. O zamanlar feministliğin ne demek olduğunu bilseydi muhtemelen kendine feminist derdi.
Ve sonra durdum. Bu dünya böyleyken ve zaten ataerkil sistem böyle olmamı istiyorken, üstelik hiçbir şey düzelmiyorken ben neden kendimi feminist karşıtı olarak ilan ediyordum. Benim tam olarak problemim neydi?
Araştırmaya başladım. Kitaplar okudum. Nasıl bir feminist olmam gerektiğine karar verdim. Kadın ve erkek haklarını savunmak, ataerki düzeni yıkmak için elimden geleni yapmaya karar verdim. Ben bir feministim. Bunu şu an gururla söylüyorum. Çünkü araştırdım ve öğrendim. Karşıt düşüncelerle çatışma içine girdim.
Aslında en büyük karşıt düşünce yine benim içimde yatıyordu.
O kadar fazla rollere bürünmüştüm ki aslında kim olduğumu unutmuştum.
Sokakta, evde, okulda her yerde cinsiyetçi söyleme maruz kalıyoruz.
"Bir kadın böyle davranmamalı" ya da "Erkek dediğin böyle duygularını belli etmez."
Evet farkındayım gayet kalıplaşmış düşünceler.
Günümüzde bu tarz tabirlerin bazıları artık insana yüklediğimiz görevlerin, etiketlerin farkına varmamızla, okumamızla, yaşamamızla ve karşı çıkmalarımızla yıkıldı. Dikkat edin hepsi bitti demiyorum. Artık ataerkil düşüncenin bilincine varıldı ve bunlar yıkılmak için harekete geçildi. -Bilemiyorum belki de ataerkinin böyle işine geldiği için bu kalıplar yıkılmıştır-
Erkeklerin artık duygularını belli edebildiği, kadınların sırf kadın olarak doğdukları için onlara yüklenen belirli görevleri (ne kadar acımasız bir cümle) yıktık. Evet hala ülkemizin ve dünyanın belirli kesimlerinde çocukların erken yaşlarda evlendirilmesi, kadınların köleleştirilmesi ve şeriat adı altında kadınların özgürlüklerinin elinden alındıklarını biliyoruz.
Bu hepimizin sorunu.
Sadece yaşanan ülkenin sorunu değil. Dünyanın her bir yanında bir sürü kadın, erkek ataerkil düzenin bize baskıladığı şiddet yüzünden öldürülüyor veya kendini öldürüyor. Bu son yıllarda Türkiye'de artan kadın şiddetinin-cinayetlerinin de altını çizmemiz gerektiğini gösteriyor. Abarttığımızı ya da kurban rolüne büründüğümüzü düşünecekler. Geçmişten kalan kadın korunması gereken bir varlıktır algısını yıkmamız yine bizim elimizde. Biz kurban değiliz. Bizler avcıda değiliz. Bizler savaşçıyız. Korunmaya değil yasalara ihtiyacımız var.
Köşe başında yürürken, gece sokakta gezerken ellerimizde anahtarlarımızı ya da biber gazımızı sımsıkı kavrarken, aklımızdan geçmesi gereken şey havanın ne kadar güzel olduğu olmalıydı. Oysa biz, 'Şu anda başıma bir şey gelirse nasıl kaçarım? Kendimi nasıl korurum?' diye düşünüyoruz. Bu sadece kadınlar için geçerli değil. Erkeklerde aynı tecrübeleri yaşıyorlar. Ancak oran bakımından bakıldığında kadınların bu düşüncelerle daha fazla boğuştuğunu söyleyebiliriz.
Bu yıl Türkiye'de yüz seksen dört kadın öldürüldü. 184 kadın, çocuk yaşamlarından koparıldı. Yüz seksen dört aile acı içinde her gece uykuya dalıyor. Öksüz kalan çocuklar gelecekte ne olacağını düşünüyor.
Bu yıl sayısız derecede kadın-erkek, akranı, ailesi ya da tanımadığı kişiler tarafından tacize uğradı. Kimisi susmadı sesini duyurmaya çalıştı. Kimisi baskılanmak zorunda kaldı. Utançla kendi içinde boğuştu. Çıkış yolu aradı. Savaşanların bazıları yine kaybetti. Çünkü ülkemizde kadınların doğum yöntemini konuşuyorlar. Taciz edilen öldürülen kurbanların faillerinin kaç yıl ceza alacağı değil.
Bu yüzden kollarımızı sıvayarak önce içimizdeki düşmanı susturarak ve araştırarak, tartışarak bu hareketi doğru olarak yaymamız önemlidir. Buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim